İçeriğe geç

Abaza Türkleri nerede ?

Abaza Türkleri Nerede?

İstanbul’un kalabalığına karışırken, her gün farklı insanlarla ve farklı kültürlerle karşılaşıyorum. Bu şehrin dinamizmi, bazen kimliklerin kaybolmasına, bazen de çok belirginleşmesine neden oluyor. Sokakta yürürken, toplu taşıma araçlarında, iş yerlerinde gördüğüm yüzler, beni sürekli düşündürüyor. Abaza Türkleri, bu çeşitliliğin içinde hem görünür hem de görünmez olan bir halk. Bu yazıda, Abaza Türkleri’nin yaşadığı zorlukları ve bu halkın toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektifinden nasıl etkilendiğini irdeleyeceğim.

Abaza Türkleri Kimdir ve Nerede Yaşarlar?

Abaza Türkleri, Kuzey Kafkasya kökenli bir halktır. 19. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olarak yaşadıkları topraklardan, Çarlık Rusyası’nın baskıları nedeniyle göç etmek zorunda kaldılar. Türkiye’de, özellikle Marmara Bölgesi, İstanbul, İzmir ve çevresindeki yerleşim yerlerinde yoğun bir nüfusa sahipler. Abaza Türkleri, kendilerine özgü bir dil ve kültüre sahiptirler, ancak zamanla Türkiye’nin kültürel çeşitliliğine entegre olmuşlardır.

Birçok insan, Abaza Türkleri’nin sadece “yabancı” bir grup olduğunu düşünse de aslında bu halk, Türkiye’nin çok kültürlü yapısının bir parçasıdır. Çoğu zaman, kimliklerini ifade etme biçimleri, toplumda nasıl yer bulduklarına dair ipuçları verir. Ancak ne yazık ki, çoğu Abaza, etnik kimliklerini açıkça ifade etmektense, daha genel bir şekilde Türk kimliğiyle tanınır. Peki, bu durum, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet bağlamında ne anlam taşıyor?

Toplumsal Cinsiyet ve Abaza Türkleri

İstanbul’da toplu taşıma araçlarında, bazen yoğun saatlerde karşılaştığım Abaza kadınları, her zaman dikkatimi çeker. Onlar, bir yandan geleneksel kıyafetleriyle kendilerini belli ederken, diğer yandan modern İstanbul yaşamının akışına ayak uydurmaya çalışıyorlar. Çoğu zaman başları örtülü ve toplumsal rollerine dair güçlü bir kimlik taşırlar. Ama gözlemlerime göre, bu kadınlar için toplumsal cinsiyet rolü, bazen onları daha da görünmez kılabiliyor. Çünkü toplumsal beklentiler, kadınların sadece geleneksel alanlarda – evde ya da ailevi ilişkilerde – güçlü olabileceğini ima eder.

Bir gün, sabah işe gitmek için vapura bindiğimde, Abaza kadınlarının çoğunun iş yerlerinde çalışırken bile, toplumun onları sadece evde ve ailede güçlü bir figür olarak görmek istediğini fark ettim. Onlara yöneltilen toplumsal cinsiyetle ilgili baskılar, bir yandan kadın olmanın anlamını sorgulamama neden oldu. Neden bu kadınlar, çoğu zaman kimliklerini gizlemeyi tercih ediyor ya da başkalarına göre bir sosyal kimlik yaratmak zorunda kalıyorlar? Çünkü ne yazık ki, sosyal adalet ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda hala eksiklerimiz var.

Çeşitlilik ve Farklılıkların Toplumdaki Yeri

İstanbul, çok kültürlü yapısı ve çeşitliliğiyle ünlü bir şehir. Ancak bu çeşitliliği sadece yüzeyde görmek kolay. Gerçekten her kültürün özgürce varlık gösterebildiği, eşit haklara sahip olduğu bir toplumda yaşadığımızı söylemek oldukça zor. Abaza Türkleri, şehirdeki farklı gruplarla birlikte yaşasa da, bazen kimliklerini açıkça sergilemekten çekinirler. Çünkü toplum, farklılıkları genellikle bir tehdit olarak görme eğiliminde. Bu durum, farklı etnik kökenlere sahip Abaza Türkleri gibi grupların, toplumsal yaşamda daha fazla ayrımcılığa uğramalarına yol açabiliyor.

Geçenlerde bir arkadaşımın restoranında yemek yerken, garson olan bir Abaza gencin, “Siz nerelisiniz?” sorusuna verdiği cevabın, kimlikleri ve kökenleri hakkında bir anlamda “ikili bir hayat” sürmek zorunda kalan kişilerin yaşadığı zorlukları anlatan bir hikaye olduğunu fark ettim. Ne olursa olsun, “Türk” kimliğinin dışındaki her şey, bazen bir soru işareti oluyor. Toplumun kültürel çeşitliliği ne kadar artarsa artsın, bu çeşitlilik bazen sınırlı bir kabul görme alanına sıkışabiliyor.

Sosyal Adalet Perspektifinden Bakış

Abaza Türkleri gibi etnik grupların toplumsal hayatta nasıl bir yer edindiği, aslında sosyal adaletin ne kadar sağlandığıyla doğrudan ilişkilidir. Toplumda bazen, bu grupların kendi kimliklerini ifade etmeleri engelleniyor ya da sadece “Türk” kimliğiyle var olmaları bekleniyor. Sosyal adaletin bir diğer boyutu ise, bu grupların eğitim, iş gücü ve devlet hizmetlerine erişim konusunda yaşadıkları eşitsizlikleri içeriyor.

Sivil toplum kuruluşlarında çalışırken, bu tür sosyal adaletsizliklerin daha da derinleştiğini gözlemliyorum. İnsanlar, kimliklerini ya da etnik kökenlerini ifade etmekte tereddüt ediyorlar çünkü birçoğu, kendilerine yönelik ayrımcılıkla karşılaşmaktan korkuyor. Ancak bu, yalnızca Abaza Türkleri için değil, Türkiye’deki diğer azınlık grupları için de geçerli. Eğer sosyal adaletin sağlanması isteniyorsa, her bireyin özgürce kendi kimliğini seçebileceği ve toplumsal cinsiyet eşitliğinden bağımsız bir şekilde var olabileceği bir toplum yaratmalıyız.

Sonuç

İstanbul’un sokaklarında yürürken, farklı kültürlerden ve kimliklerden gelen insanlarla karşılaşıyorum. Abaza Türkleri de bu çeşitliliğin önemli bir parçası. Ancak bu grupların yaşadığı sosyal adalet, toplumsal cinsiyet ve çeşitlilik sorunları, hala çözülmesi gereken büyük bir mesele. Abaza Türkleri gibi etnik gruplar, yalnızca bir kimlik olarak değil, aynı zamanda toplumsal yapının önemli bir bileşeni olarak kabul edilmelidir. Toplumun her bireyi, kimliğinden bağımsız olarak eşit haklara sahip olmalı ve kimliği ne olursa olsun, herkesin kendini özgürce ifade etmesine olanak sağlanmalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

deneme bonusu veren siteler 2025
Sitemap
ilbetsplash